HOŞ GELDİNİZ

HARPUT VE ELAZIĞ KÜLTÜRÜNÜ , TARİHİNİ MERAK EDENLER,
HOŞ GELDİNİZ,SEFALAR GETİRDİNİZ.




HARPUT KALESİ

HARPUT KALESİ

HARPUT TÜRKÜLERİ VE HİKAYELERİ

20 Şubat 2010

HARPUT TÜRKÜLERİ VE HİKAYELERİ-2

DUMAN ALMIŞ

Duman almış mezarımın üstünü
Kömür gözlüm bilmem bana küstü mü
Ahbaplarım benden ümit kesti mi

Konma bülbül konma daldan ayrıyım
Sade daldan değil yardan ayrıyım

Atımı bağladım ben bir adaya
Karşı durdum yara gelen kadaya
Yeminliyim yarsiz girmem odaya

Konma bülbül konma daldan ayrıyım
Sade daldan değil yardan ayrıyım

Yeşil olur fistanının şeridi
Yüreğimde yağ kalmadı eridi
Nesibem de bu yerlerde biridi

Konma bülbül konma daldan ayrıyım
Sade daldan değil yardan ayrıyım

***************************************

HİKAYESİ

*******************************************

Yılı belli değil, herhalde çok eski, Harput'un belli başlı mahallerinden (Hoca Ahmet Asım Efendinin konağının bitişiğinde) birisindeyiz. Burada mütevazi bir aile oturuyor.Bir ana bir oğul bir de gelin. Tanrı bu aileye iki de kız çocuğu vermiş. Birinin adı Nesibe diğerinin Pamuk. Doğrusu ikisi de güzel mi güzel. Fakat Nesibe çok şirin ve cazibeliydi.
Bir kış günü baba, satlıcana (zatülcenp) tutularak bir hafta içinde ölüyor. Gel zaman git zaman anaya da bir kısmet çıkarak Yılangeçiren köyüne gelin gidiyor. İhtiyar büyük ana Güllü bacı ise, oğlunun yuvasını bozmadan bu inci gibi torunlarına kanat açarak Harput'ta kalıyor. Kızları büyütüp yetiştirmeye çalışıyor...
Kızlar gerçi yetişiyorlar fakat evde ana baba baskısı olmadığından serbest, hoppa ve afacan olarak...
Nesibe büyüyüp geliştikçe güzelliği de o nisbette artmakta... Boyu, posu yerinde. Yüzünün hat güzellikleri kara kaşları, kara gözleriyle müstesna bir Harput güzeli... Onu kim görürse hayran olurmuş. Onun bu güzelliği az zamanda bütün şehre yayılmış, dillere destan olmuş...
Bu haliyle beraber, Harput gibi mutaassıp bir muhitte, serbestçe evinin damına çıkıp damdan ve pencereden gelip geçenleri seyretmeye ve kendisini satmaya başlayınca bütün Harput'un dedikodusu Nesibe'nin üzerinde toplanır.
Harput'un çölleri (İstanbul'da külhanbeyi, Diyarbakır'da perhas, Erzurum'da Dadaş ne ise Harput'ta da Çölle aynı anlamdadır.) Hiç dururlar mı. Nesibe'yi bir kerecik olsun görmek için takip ve tecessüler günden güne çoğalır, tazyikler başlar. Her gece sabahlara kadar pencerelerine, damlarına taş yığdırılmakla rahatsız edilirler. İşte bu hovardaların arasında başka Karali gilin (Kara Ali gil) Mustafa vardır. Elazığ Mebbusu Naci beyin küçük kardeşi Mustafa yakışıklı bir gençtir. Aynı zamanda iyi bir ailenin çocuğudur. Fesinin üstüne ince boyalı yazma sarar, mert, cesur, fakat hovardamı hovardadır. Aynı zamanda saz da çalarmış, Nesibi'nin gönlü de Mustafa'dadır. Fakat bunun karşısında Hüseynikli Hamdi Çavuş namında bir belalı vardır. (Jandarma sürvarisi ve yağız bir delikanlı) Görevine gidip gelirken Nesibe'yi görür, beğenir ve gönlünü kaptırır, Hamdi Çavuş bir taraftan kızı sıkıştırdığı gibi, bir taraftan da büyük anası Güllü bacıya müracaatla Nesibe'ye talip olur. Hamdi çavuş hem Nesibe'den hem de büyük anadan yüz bulamayınca tehdit ve müdahalelerini sıklaştırır. Güllü bacı daha da ihtiyarlamıştır. Bu durumdan biraz olarak Nesibe'yi evinden uzaklaştırmak ve Mustafa beye vermek için Yılangeçirende ki anasının yanına gönderir. Nesibe Mustafa'dan ayrılmak istemez, fakat mecburen ağlaya ağlaya anasının yanına gider. Fakat Hamdi çavuş Nesibe'nin gittiği yeri de öğrenerek oraya da musallat olur. Orada da gerek kız, gerekse de anasından yüz bulamayınca deliye döner ve elindeki martiniyle Nesibe'yi öldürür sonra da atına binip firar eder. Bu acı ve kötü haber Harput'ta yayılınca, Harput'un meçhul şair ve bestecisi (türkü yakıcısı) bu ezgiyi dile getirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder